Endüstri 2.0 – Seri Üretim Dönemi
Endüstri 1.0 – Buharlı Makineler Döneminde, buharlı makinelerinin gelişimine ve ticari amaçlı kullanımlarına değindik. Bu gelişmelerin endüstriye birçok etkisi olmuştur. 1900’lü yılların başlarında Henry Ford, yoğun emek gücüyle otomobil üretiyordu. Bu üretim şekli hem üretim maliyetlerini hem de satış fiyatı ve teslim sürelerini artırıyordu. 1903 yılında Henry Ford’un kurduğu seri imalat bandıyla otomobiller daha hızlı üretilmeye başlanmıştır. Bu gelişme Endüstri 2.0 dönemini başlattı ve halen üretimin temel mantığını oluşturmaktadır.
Resim 1: Otomobil fabrikasından yürüyen bant ve seri imalat örneği
Seri imalatın ortaya çıkması ile seri imalatın verimliliği üzerine birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaların başında Taylor’un araştırmaları gelmektedir. 1900 yılında çelik malzemelerin işlenmesi için kullanılan ve kendi adıyla anılan Taylor-White yüksek hız takımlarını işleme yöntemi ortaya çıkmıştır. Taylor üretimde verimlilik konusunda birçok çalışma yapmış ve Endüstri Mühendisliği mesleğinin doğmasını sağlamıştır. Ayrıca Taylor bilimsel yönetim ilkeleri ortaya koymuştur. Üretimde verimsizliliğin nedenlerini tespit edip çözüm yolları aramıştır. Bilimsel Yönetim Esasları yönetimin esas hedefinin maksimum işveren refahını sağlamak olduğunu, bunun ancak maksimum üretkenlikle sağlanabileceğini belirtmiştir. Yönetimin ve çalışanın asıl hedefinin eğitim yoluyla çalışanın yeteneklerinin geliştirilmesi gerektiği anlatılmıştır. Bu sayede herkes doğal yeteneklerine uygun olduğu işlerde en üst seviyede başarı göstereceğini ortaya koymuştur.
- Parmak hesabı yöntemleri bilimsel metodlar ile değiştirmek,
- Çalışanın bilimsel olarak seçilmesi, eğitilmesi ve gelişimin sağlanması,
- Her bir çalışanın, farklı iş birimlerine göre detaylı olarak bilgilendirilmesi ve denetlenmesi,
- İşin yöneticiler ve çalışanlar arasında eşit şekilde bölünmesi. Bu sayede, yöneticiler işin planlamasında bilimsel yöntemler kullanır ve çalışanlar ise bunu uygularlar.
Taylor’a göre, çalışan, bu ilkeler esas alınarak teşvik edildiğinde ve buna yönetimin belirleyeceği yeni iş kolları eşlik ettiğinde; bilimsel yönetim, eski planlara göre çok daha fazla verim sağlayacaktır.
Seri imalat dönemi, verimlilik çalışmaları ile birlikte farklı kavramların da incelenmesini tetiklemiştir. Bu çalışmaların başında kalite yönetimi gelir. Özellikle istatistikçi William Edwards Deming’in çalışmaları ve Japonya’daki uygulamaları, bugünkü toplam kalite yönetimlerinin temelini oluşturmuştur. Deming her ne kadar Amerikalı bir bilim insanı olsa da Japonya’da yaptığı çalışmalarla tanınmıştır. Deming kalitede sağlanan iyileşmenin giderleri azaltacağını ve verimliliği artırarak pazar payını artıracağı savunmuştur.
Deming, ikinci dünya savaşında; Savaş ekonomisinde ve üretiminde kendi geliştirdiği istatistiksel kontrol sistemini kullanmıştır. Deming’e göre; kalitesizliğin temelinde değişkenlik yatar, kaliteyi yükseltmek için değişkenliği mutlaka azaltmak ve belli sınırlar içinde tutmak gereklidir. Deming’in kalite yöntemine yaklaşımı üç temel basamaktan oluşur
- Derin Bilgi Sistemi
- PUKÖ çevrimi (Planla-Uygula-Kontrol Et-Önlem Al)
- 14 Nokta İlkesi:
- Ürün ve hizmetin iyileştirilmesi için amaçlarda süreklilik yaratın
- Yeni felsefeyi benimseyin
- Kitlesel denetime bağlı kalmaya son verin
- Sadece fiyat etiketi üzerinden iş görme uygulamasına son verin
- Üretim ve hizmet sistemini sürekli olarak geliştirin
- Eğitim programları oluşturun
- Liderlik oluşturun
- Korkuyu uzaklaştırın
- Çalışanların bölümleri arasındaki engelleri yıkın
- İşgücü için slogan, ders ve hedef oluşturmaktan vazgeçin
- Sayısal kotalardan vazgeçin
- Çalışanların mutluluk ve gururunu önleyecek olan engelleri ortadan kaldırın
- Etkin ve güçlü bir eğitim ve öğretim programı oluşturun
- Dönüşümü gerçekleştirmek için harekete geçin
Yukarıda belirtilen ilkeler, şuan endüstride sıklıkla karşılaştığımız Kaizen-5S çalışmalarının temelini oluşturmaktadır. Kaizen’in temelini; israfın kaynağının belirlenmesi ve önlenmesi, varyasyonun azaltılması ve sürekli iyileştirme oluşturmaktadır. Bu yöntemin uygulanmasında ise 5S yöntemi Seiri(Sıralamak)-Seiton(Düzeltmek)-Seiso(Temizlemek)-Seiketsu(Standardizasyon)-Seitsuke(Sürdürülebilirlik) kullanılır.
Üretim maliyetlerinin giderek düşmesi ve endüstriyel ürünlerin her seviyede insana ulaşması, toplam pazarın giderek artmasına sebep olmuştur. Bunun neticesinde de her pazarda yeni üreticilerin devreye girmesi rekabeti doğurmuştur. Ford’un ilk yıllarda ürettiği otomobiller için kullandığı “Müşteri ne renk isterse alsın, yeterki siyah olsun” yaklaşımı; General Motors’un 1920’li yıllarda fiyat farkı almadan farklı renkleri 5 farklı modelde sunmasından sonra değişmiştir.
Seri üretimin verimlilik ve kalite artışı üretimde adetsel artışı da beraberinde getirmiştir. Birinci ve ikinci dünya savaşı esnasında; gerek teknoloji gerekse bilgi birikiminde muazzam artış olmuştur. Savaş ekonomisi gereği, halkta tüketime ayıracak kaynak kalmamış, tüketim düşmüştür. Savaş sonrasında, savaş esnasında oluşturulan endüstrinin devamlılığı gerekiyordu. Gerek fabrikaların ürettiği yüksek adette ürüne tüketici bulunması, gerekse toplumların ve endüstrinin savaş psikolojisinden tüketim psikolojisine evrilmesi için yeni bir yönteme ihtiyaç duyuldu. Üretim ve tüketime dayalı kapitalist sistem yeni bir akım geliştirerek “pazarlama” yöntemlerini geliştirmeye başladı. Artık sınırlar silah gücüyle değil ticaret gücüyle belirlenecekti. Üretim yapılabilecek yeni pazarlar geliştirilecek, halkın ihtiyaçları pazarlama faaliyetleri ile kara dönüştürülecekti.
İlerleyen süreçlerde ise pazarlama; malların, hizmetlerin ve fikirlerin geliştirilmesi, fiyatlandırılması, tutundurulması ve dağıtılmasına ilişkin planlama ve uygulama süreci olarak tanımlanmış ve günümüzde de bu şekilde uygulanmaya devam edilmektedir.
Bilgi toplumu; 1960 ve 1970’li yıllarda ABD, Japonya ve Batı Avrupa ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerde bilgi teknolojilerinin kullanımının giderek artmasıyla ortaya çıkan bir aşama olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle 1974’te patlak veren petrol krizinin etkisi ile Japonya gibi gelişmiş ülkeler temel stratejilerini gözden geçirerek, enerji tüketimi çok fazla olan demir ve çelik gibi sektörlerden yüksek teknolojiye dayanan mikro elektronik gibi sektörlere yönlendirdiler. Böylece daha çok enerji kullanımını öngören ve kitle üretimine dayanan sanayiler terk edilmeye başlandı. Yeni endüstriler, çok büyük ölçüde hammadde ve emeğin üretim sürecindeki ağırlığını azaltarak bilginin önemini ön plana çıkardı. 1975-1990 arasında Japonya’da üretim üç misli arttığı halde, hammadde kullanımında herhangi bir artış olmaması da bunun en iyi göstergelerinden biri olarak görüldü
Elektroniğin gelişimi ve sanayide kullanımın yaygınlaşması; 1950’li yıllarda kullanılan röleli kontroller yerine 1970’li yıllarda programlanabilir otomasyon sistemleri geliştirilmiş ve bir sonraki endüstri devrimine geçiş tetiklenmiştir.
Bizi Takip Edin